Bugün biz çok eğlendik. Durucuğumla yazın başından beri farklı mutfak etkinlikleri deniyoruz. Marul koparmakla başladık, yumurtalar kırdık, kekler ve pastalar yaptık.
Akşam markete alışverişe gittiğimizde Duru ısrarla bir şey gösteriyordu. Dr. Oetker, pasta süslemelerinden sonra şimdi de kurabiye süslemek için renkli şeker tüpleri çıkarmış. Hemen aldık. Duru öyle heyecanlıydı ki koşa koşa eve gidip kurabiye hamurunu yoğurduk. Hamurdan bir Duru kopardı, bir ben. Kurabiye kalıplarımız da yoktu. Önce minik yuvarlaklar yaptık, sonra tırtıl, kalp, çiçek, mantar…
Kurabiyeler tam pişmişti ki babamız geldi. Duru, “Babacığım, sana sürprizimiz var” diye sevinçle bağırdı. Ben yemekleri hazırlarken baba-kız geçtiler masanın başına. Açtılar tüplerin kapaklarını. Kurabiyeleri süslemeye başladılar. Bir ara baktım tüpleri paylaşamıyorlar. Çünkü sadece dört renk var: kırmızı, yeşil, beyaz ve sarı. Sonra baba-kız olarak geçtikleri masanın başında iki yakın arkadaşa dönüştüler. İkisi yarış içerisinde kurabiyeleri süsleyip bana gösterirken çok tatlıydılar.
Kızım Duru ile birlikte geçirdiğimiz günleri kaydetmek için bu blogu açtım....
30 Ağustos 2010 Pazartesi
28 Ağustos 2010 Cumartesi
Parktan ayrılırken...
Düşünün ki beş yaşında bir çocuksunuz. Parka gittiniz. Gittikten aşağı yukarı yirmi dakika sonra tam kafanıza göre bir arkadaş buldunuz. Beraber sallanıyorsunuz, evcilik oynuyorsunuz hatta belki hayali bir canavardan kaçıyorsunuz. Tam o sırada anneniz “Hadi kızım, gidiyoruz!” diye bağırıyor. Ne yaparsınız?
Bir omuz silkip oyununuza devam mı edersiniz? Gitmek istemiyorum diye mi bağırır mısınız? Ağlayarak annenizin yanına mı gelirsiniz?
Keşke anneniz gitmeden on dakika önce biraz sonra gideceğinizi haber verseydi. Böylece siz de gitme zamanı geldiğinde bunu bildiğiniz için oyununuzu daha çabuk bitirebilir ya da binmeyi en sona bıraktığınız tahterevalliye rahatça binebilirdiniz…
Duru’ya bebekliğinden beri yapacaklarımızı önceden haber vermeye çalışıyorum. Özellikle de parktan eve dönme zamanı, o günün öğle ve akşam yemekleri veya akşam yatış saati gibi onun itiraz etmesi muhtemel konularda. Ancak Duru arada sınırlarını yoklasa da biz hiç geri adım atmamaya çalışıyoruz.
Bir omuz silkip oyununuza devam mı edersiniz? Gitmek istemiyorum diye mi bağırır mısınız? Ağlayarak annenizin yanına mı gelirsiniz?
Keşke anneniz gitmeden on dakika önce biraz sonra gideceğinizi haber verseydi. Böylece siz de gitme zamanı geldiğinde bunu bildiğiniz için oyununuzu daha çabuk bitirebilir ya da binmeyi en sona bıraktığınız tahterevalliye rahatça binebilirdiniz…
Duru’ya bebekliğinden beri yapacaklarımızı önceden haber vermeye çalışıyorum. Özellikle de parktan eve dönme zamanı, o günün öğle ve akşam yemekleri veya akşam yatış saati gibi onun itiraz etmesi muhtemel konularda. Ancak Duru arada sınırlarını yoklasa da biz hiç geri adım atmamaya çalışıyoruz.
26 Ağustos 2010 Perşembe
Yüzme macerası devam ediyor...
Keyifli bir beş günün ardından Duru yüzmeye gitme konusunda birden isteksiz davranmaya başladı. Havaların biraz serinleyip havuzun soğumasından mı yoksa her gün yüzmeye çabalamak zor mu geldi bilmiyorum. Ama anne olarak Duru ile tecrübelerimden öğrendiğim, çocuğum istemiyor deyip pes etmemek gerektiğidir.
Duru altıncı günün sabahında yüzmeye gitmek istemiyorum deyince daha önce yaptığım hatalardan aldığım dersler geldi aklıma. Bunlardan birincisi çocuğunuz sizin enerjinizi alıyor. Bu yüzden hemen kendime çeki düzen verip gitmek için özenle hazırlandım. Ardından tatlı prensesimin de soğuk suda titrediği halde devam etmek istemesi için sağlam bir neden bulmaya çalıştım. Ve tabii ki bu neden, büyümek arzusundan başka bir şey olamazdı. Hemen aklıma bu yaz Ayvalık’ta denizde büyük çocukların favorisi olan duba geldi. “Durucuğum, yüzmeyi öğrenince sen de dubaya gidip suya atlayabileceksin.” Hatta biraz da hırslandırayım dedim. “Onlar çivileme atlıyorlar ama sen hem çivileme hem de balıklama atlayabileceksin.” İki gündür yüzmeye giderken Durucuğumun mavi-yeşil gözleri tekrar ışıl ışıl bakıyor.
Bakalım bu taktikle önümüzdeki haftayı atlatıp sezonu kapatabilecek miyiz?
Duru altıncı günün sabahında yüzmeye gitmek istemiyorum deyince daha önce yaptığım hatalardan aldığım dersler geldi aklıma. Bunlardan birincisi çocuğunuz sizin enerjinizi alıyor. Bu yüzden hemen kendime çeki düzen verip gitmek için özenle hazırlandım. Ardından tatlı prensesimin de soğuk suda titrediği halde devam etmek istemesi için sağlam bir neden bulmaya çalıştım. Ve tabii ki bu neden, büyümek arzusundan başka bir şey olamazdı. Hemen aklıma bu yaz Ayvalık’ta denizde büyük çocukların favorisi olan duba geldi. “Durucuğum, yüzmeyi öğrenince sen de dubaya gidip suya atlayabileceksin.” Hatta biraz da hırslandırayım dedim. “Onlar çivileme atlıyorlar ama sen hem çivileme hem de balıklama atlayabileceksin.” İki gündür yüzmeye giderken Durucuğumun mavi-yeşil gözleri tekrar ışıl ışıl bakıyor.
Bakalım bu taktikle önümüzdeki haftayı atlatıp sezonu kapatabilecek miyiz?
24 Ağustos 2010 Salı
Çamlık Parkı gibisi yok!
Maalesef çocuk parklarının çoğu gün içinde kullanılmaz durumda. Çünkü hemen hepsi hiç ağaç olmayan yerlere yapılıyor. Anadolu Yakası’ndaki Sahilyolu böyle parklarla dolu.
İki yıl önce çok iyi bildiğim bir muhit olduğunu sandığım Sahrayıcedit’te İnönü Caddesi üzerinde apartmanlar arasına gizlenmiş bir park keşfettim. Asıl adı Milli Hakimiyet Parkı ama Çamlık Parkı olarak biliniyor. Üstelik ağaçlar altındaki parkın tam ortasında da bir çay bahçesi var. Öyle ki çocuğunuz gözünüzün önünde kaydıraktan kayıp salıncağa koşarken siz çayınız soğumadan içip gazetenizi bile okuyabiliyorsunuz. Hem sinema hem gazoz gibi bir şey! (Tabii ki biz de bunu sadece iki yıldır yapabiliyoruz. Daha önce oturmak mümkün olabilir mi?) Ancak park öğlene kadar muhteşem ama saat birden sonra oyun alanına güneş geliyor. Yine de gölge yerler oluyor. Oralarda çocuklara oyun kurmak mümkün.
Bu parkı bulmadan önce park maceralarımız benim için çok sıkıntılı geçiyordu. Güneşin altında mı kavrulmadım, oyun alanı dışında oturacak yerler bulmayıp kaldırım taşlarında hatta yerlerde mi oturmadım. Artık bizim için hafta sonları Çamlık Parkı’na gitmek en çok tercih edilen aktiviteler arasında yer alıyor. Eşim ve ben orada hiç sıkılmadığımız için parktan sadece Duru değil, üçümüz de mutlu yüzlerle ayrılıyoruz.
22 Ağustos 2010 Pazar
Yüzmede ilk stil: Prensesleme
Duru 5 yaşına girdiğinden beri onu hangi faaliyete yönlendirmeli diye düşünüyordum ki sağolsun çocuk doktorumuz imdadıma yetişti. Yüzmenin 5 yaşındaki çocukların boyunun uzamasında çok etkili bir spor olduğunu söyledi. Ancak Ayvalık’ın sığ sularındaki tüm çabalarıma rağmen bırakın kulaç atmayı çift kolluktan tek kolluğa bile düşemedik.
Tatilden gelir gelmez bu işi tek başıma yapamayacağımı anlayıp Caddebostan Balık Adamlar Kulübü’ne koştum. Maalesef son üç haftaya yetişebilmişiz. Ancak ders saat ücretini gayet makul ve havuzu da tertemiz bulunca hemen haftada üç güne kayıt yaptırdım. Duru’ya indirimden yeni aldığımız pembe bikinisini giydirdim. Baktım hiçbir çocukta kolluk yok. Bizimki hiç yüzme bilmiyor, dedim biraz endişeli. Tamam sorun değil, dediler. Kolluksuz aldılar kızımı. Neyse ki havuzun üst kısmındaki koltuklara oturup ders saati boyunca tüm çocukları seyredebiliyorsunuz. Hemen yerimi aldım. İlk gün Duru biraz şaşkın suda nefes vermeye, ayak çırpmaya çalıştı. Ama çok mutluydu. Çünkü öğretmeni ona pembe yüzme tahtası vermişti. İkinci gün öğretmenimiz tatlı bir gülüşle ilk uyarıyı yaptı: “Annesi bugün el sallamak yok!” Bir saat sonra Duru artık suya başını defalarca sokup nefes verebiliyordu. Ben Ayvalık’ta sadece bir kere başını sokturabilmiştim. Tabii bu başarısını dersten sonra bir dondurmayla kutladık.
Cuma günü üçüncü günümüzdü. Duru ilk kulacını attı. Bu hafta sonu da ona gözünü acıtmayan pembe bir deniz gözlüğü arıyoruz. Pazartesi günü kulübe gittiğimizde haftada beş güne geçmeye karar verdiğimiz söyleyeceğim.
Tatilden gelir gelmez bu işi tek başıma yapamayacağımı anlayıp Caddebostan Balık Adamlar Kulübü’ne koştum. Maalesef son üç haftaya yetişebilmişiz. Ancak ders saat ücretini gayet makul ve havuzu da tertemiz bulunca hemen haftada üç güne kayıt yaptırdım. Duru’ya indirimden yeni aldığımız pembe bikinisini giydirdim. Baktım hiçbir çocukta kolluk yok. Bizimki hiç yüzme bilmiyor, dedim biraz endişeli. Tamam sorun değil, dediler. Kolluksuz aldılar kızımı. Neyse ki havuzun üst kısmındaki koltuklara oturup ders saati boyunca tüm çocukları seyredebiliyorsunuz. Hemen yerimi aldım. İlk gün Duru biraz şaşkın suda nefes vermeye, ayak çırpmaya çalıştı. Ama çok mutluydu. Çünkü öğretmeni ona pembe yüzme tahtası vermişti. İkinci gün öğretmenimiz tatlı bir gülüşle ilk uyarıyı yaptı: “Annesi bugün el sallamak yok!” Bir saat sonra Duru artık suya başını defalarca sokup nefes verebiliyordu. Ben Ayvalık’ta sadece bir kere başını sokturabilmiştim. Tabii bu başarısını dersten sonra bir dondurmayla kutladık.
Cuma günü üçüncü günümüzdü. Duru ilk kulacını attı. Bu hafta sonu da ona gözünü acıtmayan pembe bir deniz gözlüğü arıyoruz. Pazartesi günü kulübe gittiğimizde haftada beş güne geçmeye karar verdiğimiz söyleyeceğim.
20 Ağustos 2010 Cuma
Dereli Sinema Kulubü
Bugün Duru ile evde çok eğlenceli bir aktiviteye daha imza attık. Akşam Babamız eve gelene kadar sinema biletlerimizi, koltuk numaralarımızı, patlamış mısırlarımız ve yer göstericimizin şapkasını ellerimizle hazırladık.
Kağıttan kestiğimiz biletlerimize Duru numaraları elleriyle özenerek yazdı. Numaraları tersten yazdı. Neden kızım dediğimde, doğrusu böyle sen terssin diye cevapladı.
Ancak ufak bir detayı atlamışız. Onu da sinemanın ışıklarını kapattığımızda fark ettik. Yer göstericinin el feneri yoktu. Allah'tan babamız hemen cep telefonunun ışığını kullanarak kendi fenerini icad etti.
Kağıttan kestiğimiz biletlerimize Duru numaraları elleriyle özenerek yazdı. Numaraları tersten yazdı. Neden kızım dediğimde, doğrusu böyle sen terssin diye cevapladı.
Ancak ufak bir detayı atlamışız. Onu da sinemanın ışıklarını kapattığımızda fark ettik. Yer göstericinin el feneri yoktu. Allah'tan babamız hemen cep telefonunun ışığını kullanarak kendi fenerini icad etti.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)